Kentsel dönüşüm; kapsamlı, bütünleşik bir vizyon ve eylem planı olarak, kentsel sorunların çözümlenmesine yönelik fiziksel, ekonomik ve sosyal koşulların kalıcı ve kapsamlı iyileştirmelerini sağlayan uygulamalar olarak tanımlanmaktadır [1].
Kentsel dönüşüm uygulamaları ile çevreye ilişkin fiziksel sorunların çözümlenmesinin yanı sıra sürdürülebilir kaliteli yaşam koşullarının geliştirilerek kentsel yaşam kalitesinin artırılmasını sağlanmaktadır. Ancak daha çok gecekondu ve kent içi çöküntü bölgelerinde yıkıp yeniden inşa etme şeklinde gerçekleşen kentsel dönüşüm uygulamaları sonucu fiziksel yenilenme sağlanırken eski kullanıcıların yenileri ile yer değiştirmesiyle sosyal sürdürülebilirlik kavramı tartışmaya yol açmaktadır. Kentsel dönüşüm sonucu yerel halkın isteyerek, mecbur kalarak ya da zorla yerinden edilmesi ile gerçekleşen söz konusu kentsel hareketlilik mekânsal olarak ayrışmalara, kopmalara ve yerel kimliklerin yitirilmesine yol açmakta, yerli halkın yer değiştirmesi ile bölge ile ilişkili imaj, bağlılık ve kent belleği de yok olmaktadır. Kentsel dönüşüm uygulamalarında yeni şehircilik ile ilgili sıklıkla ele alınan “yere duyarlı” yeniden geliştirme vurgusu, tarihsel ve kültürel köklerin geliştirilerek sürdürülmesine yönelik yenilenme yaklaşımını ele almaktadır [2].Kentsel mekân, üretim örgütlenmesi ile gerçekleşmekte ve gelişen sosyal ilişkilerle de mekânın omurgası oluşmaktadır [3]. İnsanların yaşanmış deneyimleriyle tanımlanan mekânlar bir haritadaki konumdan fazlası olarak içinde yaşayanlar için aidiyet duygusunu ifade etmede bir temel olarak görülmektedir [4]. Mekân, dünyaya geldiğimizde gözümüzü açmamız ile bizi şekillendirmeye başlar ve algı, düşünce, hareket kapasitesi gibi sezgisel duyularımızı etkiler. Lefebvre [5], bir toplumun mekânsal pratiğinin kendi mekânını yarattığı konusuna vurgu yaparken, diyalektik bir etkileşim içinde kent mekânının da zaman içerisindeki sosyal ve siyasi pratiklerle ilişkili dönüşümünü ele alır. Aynı zamanda, mekânlar kültürel ilişkilerin meydana geldiği fiziksel ve sosyal özelliklerine ilişkin duygusal bağlar olarak hem zenginlik hem de çatışma kaynağı olabilir [6]. Özellikle daha sonradan sosyal ve etnik açıdan karmaşık hale gelen şehirler genellikle yerleşik sosyo-kültürel yapı ve kimliklere zarar verildiği düşüncesi ile sosyal açıdan çekişmeli yerler haline gelebilmektedir [7].Turok [8], kentsel dönüşümün üç ayırt edici özelliğini vurgularken bölgedeki yaşayanlar ile birlikte bölgenin geleceğinde yer alacak aktörlerin bir “yer”in (mekânın) değiştirilmesi sürecinde dâhil edilmesi gerektiğini, dönüşümün niteliğine ve içeriğine göre yapılandırılan bir ortaklık modeli gerektiğini ifade eder. Dönüşümün kentsel ya da kırsal alanda gerçekleşmesi, yeni bir yapılı çevre oluşturması ya da mevcut alanın iyileştirilmesi, dönüşümde hangi aktörlerin olduğu gibi birtakım mekânsal farklılıklar ve ölçek farklılıkları kentsel dönüşüme çeşitli boyutlar ve anlamlar yüklenmektedir. Dünya’da başarılı örnek olarak gösterilen kentsel dönüşüm uygulamaları yerel özellikleri dikkate alarak, stratejik planlama ile işbirlikçi ve katılımcı yöntemlerle tüm aktörleri içerecek şekilde kurumsal bir altyapıda ortak faydalara yönelik mekâna özgü, sosyal ve kültürel gibi kavramların ön plana çıktığı uygulamalar şeklinde gerçekleştirilmektedir [9].
Mekâna duyarlı kentsel dönüşüm sadece üretim amacı taşımamalıdır. Kentsel alanlar yenilenirken bölge sakinlerinin duygusal olarak belirli bir yere ait olmalarını sağlayan kent kimliğinin paylaşıldığı ortak alanlarla birlikte geliştirilen mekânlar üretilmelidir. Yere bağlılık kavramının sadece bina ölçeğinde değil, kişilerin yaşadığı kentsel bölgede de ele alınması, mülkiyet ve yere bağlılık ilişkisinin kentsel dönüşüm uygulamalarında ele alınması gerekmektedir. Kentsel dönüşüm uygulamaları ile sadece binaların yenilenmesi değil, mekânın yaşayanları ile birlikte sosyal ve kültürel yapısının korunarak mekânın sürdürülebilir olması sağlanmalıdır. Kentsel dönüşüm sadece bir bölgeye değil kentin bütününe bir müdahale kaynağı olduğundan, “yere duyarlı” geliştirilecek uygulamalar ile birlikte kent ve kentlilik bilinci de gelecek kuşaklara aktarılmış olacaktır.