İçimde bir sıkıntı, ne yapacağım bilemiyorum. Fırladım çıktım sokağa. Yürüdüm inişe inat yokuştan yukarı, atladım yola durdum ortasına, kaldırdım ellerimi haykırdım: ”Durun!” Uzaklarda beni bekliyor kapkara bulutlar…
”Sana zaten hiç güven olmaz, yağmurlu günde güneş açarsın’’ diye bütün gücümle gökyüzüne bağırdım, aczimin karşısında dağıldım.
Korna sesleri biri birine karıştı, sıktım yumruklarımı çevirdim kafamı;
”Ne var?” diyerek yürüdüm en yakındakinin üzerine. Nereden çıktı bilmiyorum ak sakallı bir ihtiyar kesti yolumu;
”Hayırdır evladım? Bu ne hal böyle?” dedi. Utandım, eğildi başım; yerde gördüklerim gözyaşım.
”Anladım evladım anladım” dedi, kaldırdı başımı sildi gözyaşımı. Korkarak baktım yüzüne, güldü;
”Gökkuşağını görmek istiyorsan güneş lazım” dedi, boş boş baktım.
”Anlarsın evladım anlarsın, sen toprağa koş, yağmur seni bekliyor” dedi, birden gözüm karardı, dizlerimin bağı çözüldü, düştüm.
”Kalk kardeşim kalk” sesiyle geldim kendime, baktım, üzerine yürüdüğüm adam bu. Öfkeli öfkeli bakıyor yüzüme.
”Ak sakallı ihtiyar nerde?” diye sordum, şaşkın şaşkın ”İyi misin sen kardeşim, ne ak sakallı ihtiyarı?” dedi.
”Beni o durdurmadı mı?” diye ısrar ettim.
”Deli misin nesin, kalk git şuradan, adamın başını derde koyarsın sen.” dedi.
”Allah’ım neler oluyor böyle” diye kendi kendime sorarken tuttular kollarımdan bacaklarımdan bir çuval gibi kaldırıma attılar. Yanımdan geçip gidenler halime acıdılar…
Kalktım yürüdüm hızlı hızlı insanların yüzlerine bakmadan, darmadağan, neler oluyor anlamadan.
Yaktım sigaramı çektim derin bir nefes. Sonra vurdum yere, çiğnedim sigaramı.
Oy dedim, yutkundum, eğdim başımı… Ne yapayım ne edeyim ne söyleyeyim bilemedim. Sadece kaçıp gitmek istedim.
Çıkartım fırlattım ayakkabılarımı, küfrederek yalınayak yürüdüm oradan,
ne kadar gittim, nerelerden geçtim bilmiyorum. Beraber ağlıyoruz şimdi her adımda yağmurla, akan su yolumu gösteriyor bana, tersine akıyor sanki sular. Kendimi buldum bir tepenin zirvesinde. Kaldırdım başımı baktım benim güzel bayrağım. Ama çatmış çehresini celalli dalgalanıyor.
Bıraktım kendimi yağmurla öylece toprağa…
Keslince yağmur kalktım…
Kara bulutlar dağıldı. Güneş sımsıcak yüzünü gösterdi, toprakla yağmur vuslatına tacını gönderdi. Aman Allah’ım bu nasıl bir hikmet, Gökkuşağı sanki nurdan bir demet. Gözümü kırpmadan seyre daldım, her bir renginden ayrı bir güzellik aldım.
Biraz sonra kayboldu Gökkuşağı ama güzellikleri bende kaldı.
Söyle nereye dikilmek istersin diye seslendim bayrağıma… Al Bayrak şimdi nazlı nazlı dalgalanmakta.
Nasıl geldi bilmem, nerden geldi bilmem; ak sakallı ihtiyar çıktı geldi yeniden;
”Gökkuşağı güzeldir, anlamak için yağmurla düşmek toprakla kalkmak lazım” dedi,
Dondum kaldım, gitti…