Aralık 2019’ da Çin’ de ve Mart 2020’ de ülkemizde başlayan COVID-19 pandemisi sonrasında dünya artık eksisi gibi olmayacak. COVID-19’ a bağlı olarak, ekonomik, sosyal, kültürel ve sağlık başta olmak üzere tüm alanlarda yaşanan olumsuzlukların dünyayı derinden etkilediği herkes tarafından kabul edilen bir gerçekliktir. Her konu kendi profesyonelleri tarafından çok yönlü tartışılarak sorunların nasıl çözüleceği, böyle bir sorunla tekrar karşılaşmamak için neler yapılabileceği ve tekrar karşılaşıldığında nasıl müdahale edileceği belirlenmeye çalışılıyordur, en azından ben öyle olması gerektiğini sanıyor ve düşünüyorum.
Pandemi sürecinde yoğun bakımda yoğun emek vermiş ve hastalığı yoğun bir şekilde yaşamış bir sağlık çalışanı olarak yukarda sorduğum sorulara kendi bakış açımla bazı konulara dikkatinizi çekmek isterim.
Tıbbi olarak böyle bir hastalığın nedeni ve tedavisi hekimler tarafından bilimsel platformlarda tartışıldı ve tartışılmaya devam edilmektedir. Böyle bir sorunla karşılaşmamak için neler yapılması gerektiği sorusu çok zor bir soru olup bence cevabı “mutlaka bir şekilde buna benzer salgınlarla insanlığın tekrar karşılaşacağıdır”. Ancak önleyici tedbirlerle belki daha az sıklıklarla ve daha hafif atlatılabilecek bir düzen kurulabilir. Sosyal devlet anlayışı ve sağlık politikaları, halk sağlığını kavramının yeniden gündeme getirilmesi, iklim, temiz su, tarım ve beslenme politikalarının “tüm dünya için olmazsa, hiç kimse için olmayacağı” görüşünün kabul edilmesi belki insanlığı bu sorunlarla daha az yüzleştirebilir.
Bütün bunların ötesinde COVID hastalığına bir şekilde (hafif, ağır ya da semptomsuz atlatmış) yakalanmış insanların ne gibi sorunlarla karşılaştığı ya da karşılaşabileceği konusunda sizleri bilgilendirmek isterim.
COVID-19 pandemisi, akut SARS-CoV-2 enfeksiyonundan sonra çok çeşitli kalıcı semptomlara sahip artan birey popülasyonuyla sonuçlandı. Bu, COVID-19 sırasında veya sonrasında gelişen, ≥4 hafta devam eden ve alternatif bir tanı ile açıklanamayan semptomları olan hastaları içerir. COVID-19 hastalığının ardından uzun süreli semptomları tanımlamak için “COVID sonrası koşullar”, “uzun COVID”, “kronik COVID-19” ve “COVID sonrası sendrom” gibi terimler kullanılmaktadır.
COVID-19’dan sonra fiziksel ve psikolojik semptomlar yaygındır. Kalıcı fiziksel semptomlar tipik olarak yorgunluk, nefes darlığı, göğüs ağrısı ve öksürüğü içerir. Daha az görülen kalıcı fiziksel semptomlar anosmi (koku kaybı), eklem ağrısı, baş ağrısı, sicca sendromu (göz, ağız kuruluğu), rinit, tat alma bozukluğu, iştahsızlık, baş dönmesi, kas ağrısı, uykusuzluk, saç dökülmesi, terleme ve ishali içerir. Hastalar ayrıca travma sonrası stres bozukluğu, anksiyete, depresyon ve zayıf hafıza ve konsantrasyon gibi psikolojik veya bilişsel şikayetler yaşayabilirler. Önemli bir sorun ise pıhtılaşma bozukluğu ile gelişen üst ve alt ekstremitelerde derin ven trombozu, pulmoner emboli veya arteriyel tromboz belirti ve semptomlarıdır. Bunlara ayrıca kalp krizi ve inme gibi ağır hastalıkları da ekleyebiliriz.
COVID-19′ dan iyileşme sonrasında devam edebilecek diğer durumlar arasında; böbrek yetmezliği, karaciğer hasarı, endokrin bozuklukları (diyabet, kemik kaybı, adrenal yetmezlik), gastro-intestinal semptomlar (ishal, kilo kaybı, yetersiz beslenme), dermatolojik durumlar (alopesi, cilt lezyonları, dekübit ülserleri), uyku bozukluğu (örneğin, uykusuzluk), psikolojik etkiler (anksiyete, depresyon), yaşam kalitesi ve sosyal ve ekonomik kaygılar da sayılabilir.
Yukarda belirttiğim tüm bu sağlık sorunları COVID-19’ a bağlı akut durumu atlattıktan sonra da kronik bir takım hastalık ve sorunla mücadele etmemiz gerektiğini göstermektedir. Bu nedenle gerçek bir halk sağlığı sorunu ile karşı karşıya kaldığımızı söyleyebiliriz. Koruyucu önlemlerin sadece akut durumu değil hastalığa bağlı gelişebilecek diğer sağlık sorunlarına karşı da bizi koruyabileceğini söyleyebiliriz.
Maske mesafe hijyen ile sloganlaştırdığımız koruyucu önlemlerin yanına aşıyı da ekleyerek hem hastalığı hem de gelişebilecek kronik sorunları yenebiliriz. Aşıya bağlı geliştiği söylenen bir takım yan etkiler, koruyuculuğun yanında ihmal edilebilecek kadar azdır. Yoğun bakım takiplerimizde aşı geliştirildikten sonra yatan hastaların neredeyse %99’ u aşı olmayanlardan oluşmaktaydı.
Yakın ya da uzak gelecekte dünya teknolojik, kültürel ya da sosyal olarak nereye evrilir bunu bir miktar tahmin edebilsek de COVID-19 gibi salgınların yaratacağı ekonomik, kültürel, sosyal ve sağlık sorunlarını daha az hasarla atlatabilmek, daha iyi korunmak ve hayatımızın daha yaşanabilir olması için sevgi ve bilimden ayrılmamak gerektiğini kesin olarak söyleyebiliriz.